31 Mayıs 2009 Pazar

Şimdi bir tek sen mutlusun...(alıntı)


Unuturum sandım. Unutup, belki de arada hatırlayıp gülümser sonra kaldığım yerden dakikama devam ederim -sandım.. Mezarının yolunu unuturum bir sabah, günler aylar geçse de hatırlamam belki sandım. Motorumuzu, koltuğumuzu, 'şşşş kalbim uyyoooğ sus' demeni, su içerken kurbağa gibi ses çıkardığını, dünümüzü, planladığımız yarınımızı unuturum..
Seni ölürken görebilseydim, o balkondan nasıl düştüğünü, yığınlarca kez 'Atlamadı! Düştü! mü acaba' diye düşünmeyi bırakıp yaşamaya zaman ayırabilir miydim? Yoksa görseydim gözümün saniyelik hareketlerinde tekrar tekrar canlanır mıydı o sahne? Delirmeme engel olabilecek bir tavsiyesi var mı dünyanın? Bu acıyı söndürebilecek bir yağmur, aklıma düşüp her salisemde beynimi meşgul edecek başka bir düşünce, ya da burnumun direğini sızlatan başka bir koku, kız kardeş misliği, pembeliği var mı yaratılan binlerce şeyin içinde?
Dayanmak çok zor biliyor musun? Hele ki beni bilerek bu lanet kokuşmuşluğun içinde tek bırakıp gidebileceğin duygusuna dayanmak çok çok zor. Altı ay oldu. Aslında gününe, saatine kadar sen gittiğinden beri kaç ölüm zamanı geçti biliyorum 'unutmaya çalışıyorum işte bilmiyormuş gibi yaparak' ..
Ne yapmam gerekiyor? Elim kolum bağlı. Eğer cidden canına tak ettiyse bu dünya ve kendi isteğinle bıraktıysan kendini o balkondan, öldürmem gereken insanlar var! Hemde birden fazla. Yok eğer değilse, kusmak için çıktığın o balkondan düştüysen eğer vazgeçmem gereken bir hayat ve inanç var önümde.. Sahi kusmak için neden balkonu seçtin melek kokulum? Tuvalete gitseydin oysa, ya da annenin sonra yapacağı 'naaaaaptın sen' diye çemkirmelerine aldırmayıp kusuverseydin p'nin yada b'nin kafasına, salonun orta yerine yada ne bileyim onun gibi bir şey işte. Haaa p ve b seni çok özledi bebeğim, sen gittiğinden beri ciyak ciyak miyavlamıyorlar.. Sanırım onlarda ölecekler mama yemiyorlar pencere çıkıp erkek kedilerle cilveleşmiyorlar.. Annen zaten yaşamıyor diyebilirim, babanı ise bilmiyorum. Aslında hiç haber gelmiyor ondan.
Söylesene çözüm ne? Ölüme sunabileceğin bir çözümün var mı? Bencillik değil mi bu yaptığın, oysa kişilik olarak hiç bencil de değildin sen. En azından anneni düşünürdün, babanı.. Anlamadım. Bedelini bu acıyla ödeyeceğimiz ne günah işledik ki biz?
Ağlıyorum. 'baaadem gözlerine kıyamam' diye beni şımarttığın o günler nerede şimdi? Yalan mı söyledin? Gittiğinden beri gözlerimin yerinde kırmızı, etrafı mor bir çukur var çünkü.
Annenle baban gittiler bebeğim o evden. Nereye gittiklerini söylemiyorlar. Belki çok uzaklara kaçmışlardır. Bende kaçabilsem keşke.. Ha ne diyordum gittiler o evden buram buram mis çilek kokunu duymamak için sanırım. Ama ben çok özledim o kokuyu.. Bir tek ben mi benzetirdim kokunu çileğe? Sanırım öyle çünkü bunu sana ilk söylediğimde canımın aşırı çilek çektiği bir kış akşamıydı. Ama olsun çilek kokuyordun sen. Odana girmeliyim, tüm elbiselerini giyip senmişsin gibi bakmalıyım hayata.
Yokluğun günden güne büyüyor meleğim. Beni de hapsediyor içine. Küsseydik hiç konuşmasaydık keşke.. O zaman yokluğunun canıma tak ettiği sırada dayanıverirdim kapına, suç sende olsa da yalvarırdım 'Beni sensiz bırakma' diye. Oysa Cennetin kapısına dayanamıyorum şimdi. Sahiden hani o söz verdiğin bal tadındaki meyvelerden bir tabak yaptın mı bana? Hangimiz daha önce ölürsek o diğerini elinde meyve tabağıyla bekleyecekti. Bizim evde sürekli bir tabak var öyle, içinde muz, çilek, kivi, çağla badem var erik çıksın onu da koyacağım.. Belki gelirsin ha bir gün? Gelir de yersin o çok sevdiğin meyveleri yine kalın dudaklarını büzüştüre büzüştüre..
Dayanacak gücüm kalmadı bebeğim. Kardeşsizlik gırtlağıma kapıştı kör bir sülük gibi.
Söyleyin bana şimdi.. Çözümü ne bu işin?

Sen varken hepimiz mutluyduk.. Şimdi bi tek sen mutlusun Sensizlik gırtlağıma yapıştı iyice. Öksürsem, deli gibi öksürsem.. Günlerce, aylarca yıkasam boğazımı.. Gitsen. Yok ya da hiç gitmesen. Hatta hiç gitmeseydin keşke Kardeş Kokulum. Hani insanın en mutlu olduğu anda birşey düğümlenir ya nefesinin sesinin tam ortasına, ya da koskoca olmasına rağmen küçük bir bebek gibi anne kucağında uyumaya çalışırken, birilerinin soğukta üşüdüğünü düşünür ya insan.. Düğümlendin bende pembe kardeşim, Kalbimi buluşacağımız güne kurdum, o zaman nefes alabileceğim tekrardan. Yaşıyorum evet, sadece kahveyle, çayla, kederle, ölümle, ruhunla. Sana 'Asla başlamayacağım' diye söz verdiğim sigaraya gider oldu elim. Ama yok meleğim emin ol başlamayacağım. Her cümlem senin isminle bitmek zorunda mı diye düşünüyorum bazen. Ya da şu yaz mevsiminin başladığı günlerde kokunu benzettiğim ve yemeden duramadığım çilekten bucak bucak kaçmak zorunda mıyım? Televizyonda çıkan ya da arkadaşlarımın annemin mırıldandığı her kederli şarkıda ağlamaya başlamak zorunda mıyım? Evet! Sen öldün ya artık kötü olan herşey zorunluluğum benim. Düğümledin nefesimi bebeğim. Açamıyorum o düğümü, yaşayamıyorum. Sanırım bu acıyla, güzel olan her anda aklıma gelen yüzünü gözümün önünde canlandırdığımda içimde kopan o fırtınayla ve et parçasıyla yaşamaya alışmak zorundayım. Yaşamaya çalışmaya alışmak zorundayım ben aslında. Sen gittikten sonra yaşamaya çalışmak zorundayım!

Cuk



















hayat bos gelırdı ya.
sıkılırdık ya.
sıkayet ederdık hep.
mutsuzum derdık.
soyle olsun,boyle olsun derdık.
aglardık ya en ufak seylere.
adımızın varoldugu kımsenın bılmedıgı guzel sokaklar vardı.adımız vardı ama kımseler yoktu.
gızlı kapaklı kalbımızın ıcınde acıyan bırı her zaman vardı.
ne zaman gulup ne zaman aglıyıcagımız hıc bellı olmadı.
her gun gulmek ıcın bı sebebımız vardı.
kımı zaman durgun,kımı zaman yorgun kımı zamanda atılan kazıklara hesabını sormak ıcın olan mucadeleler vardı.
sabahları hep bırlıkte uyandıgımızda gunesın bıle veremedıgı bı sıcaklık vardı.
hep hayalını kurdumuguz dagınık ama guzel yasam vardı.
bızım hayalımızın yasadıgı kımsenın olmadıgı duygularımızın sınırsızca kol gezdırdıgı yerler vardı.
böyleymısız bız.
dagınık ama guzel-serserı ama ıcten dostlar.
bos ama keyıflı-sıkıcı ama komık zamanlar...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Bam bam bam!


Ne garip hayat… Bütün her şeye rağmen devam ediyor. Bütün acısıyla tatlısıyla seni yaşadığına ikna ediyor. Ama sebepsiz, nedensiz ve sonuç yok!

Hani bir seveniniz olur. O seni her zaman sever, senin olduğunu bilirsin. Sana değer verir önemli biri olduğunu hissettirir. Öyle olur ki; hayatının bir parçası oluverir zamanla. Yaşamsal organınız. Kalbiniz olsun(: İkinci bir kalp beraber olduğunuzda tıp tıp atan, yerinde durmaya Artık sizin o (: Bir gün olur atmaz. Aaa? Ne oldu? Atıyordu ya nerde hı? Attan düşmüşe döndünüz ama ne yazık ki elini verip kaldıran yok. Öylece kalırsınız onsuz.

İşte öyleyim şuan yaşıyorum eksik ama. Bütün organlarınız dursa hani o atardı. Daha hızlı çarpardı. Mutlu ederdi. Şimdi ne oldu? Atmasını istersiniz tekrar tabi. Ama atmaz. Elinizden bir şeyde gelmiyor ki. En kötüsü de şudur ki; herkes gitse gitmez derdiniz onun için. İyi tanırdınız onu her şeye göğüs gerdiniz onun için ama değmiyor işte. Herkesten sakındığınız insan size acı ve nefretide sunuyor. Ne kadar acı…
‘’ Ne kaşar olun can yakın, Ne piç olun can acıtın! ‘’

Ayyy ne kadar sıkıcı günler. Öss yüzünden psikoloji denen birşeyde kalmadı zaten. Önceden derlerdide ben pek aldırış etmezdim. Harbi öyle ya. Sıkıntı yapıyo beni benden alıyo. Oturuyorum deli gibi bi noktaya odaklanıp düşünüyorum. Sınavdan bi başlıyorum düşünmeye ölümüm nasıl olacağına kadar düşünüyorum. Sanırım deliriyorum xD.

Sabah 7:30 civarı gözlerimi açıyorum. Bakınıyorum etrafıma. Gözlerim kapanıyo mu ne? Vuruyorum kafamı tekrar yastığa. Akşam yatmadanda test kitaplarını başımın ucundaki masada. Kalkıyımda erken ders çalışıyım düşüncesi ama her defasında ' Off ne çalışması şimdi kızım? Azcık daha uyu hadi...' diyerekten gömülüyorum gene yatağıma. Evet! saat 8:48 (valla ciddi böyle o.O ) annem odamın kapısında;

- Küçük hanım dershaneniz yok mu?
( Her gün bıkmıyo böyle sormaktan. Basit 9:30'da başlıyo)
- Var annem. Kalkarım şimdi.
- Dershanen kaçtaydı senin?
- Anne! Off! 9:30 başlıyo. Denemem var bugün.
- Kızım çalış bak şurda ne kaldı öss.... falan filan...
- Ayy anneeeeee! Git başımdan offf öss falan girmicem ben!


İşin ilgiç yanı aynı monotonluk aynı konuşmalar oluyo . Arada öperek uyandırıyo falan donup kalıyorum o.O Tey tey....

Bugun dershanede bi öğretmenimin son günüymüş. Anlaşması dolmuş. Kpss hazırlanması gerekiyomuş. Dershane hayatı yorucu tabi haftanın 6 günü tüm gün her çeşit insana muhattap ol. Şimdi öyle birşey var kadına bayılıyorum. İdolüm neredeyse. Branşı fizik. Çokda güzel anlatıyo ^.^

29 Mayıs 2009 Cuma

Noluyo Lan banaaa :s


Pek melankolik hava seziyorum su ara.
Mutsuzluk çizgisi üzerinde yürüyerek dengemi bulma çabasındayım.

Ne denli saçma bir durum değil mi?
Ama ne zaman mutlu olsam bir hayal kırıklığı bi umutsuzluk doğuruyor. Sormadan edemiyorum
‘NEDEN!’ .Terside aynı düzüde aynı nedenin. Böyle bi hayatta yaşamak o kadar can sıkıcı ki.

Kelimelere sığmaz. Olur, olmaz şeylere bozuluyorum, sinir oluyorum…
Bende mi sorun var yoksa hayatın cilvesi mi bunlar veya ne bilim kader mi ki) o.O .
Ne olursa olsun canımı sıkmayı başarıyor gene 1–0 önde (:
Sağ olsun.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Ben gibi....


Tarif edemediğim,

Beni benden alan bir sıkıntı…

Ne yapsam geçmiyor

Duvarlara çarpıp geri dönüyor

Eskisinin bi fazlası.

Derdim kendimden büyük dile gelmiyor.

Acıtıyor sol yanımı

Kaybediyorum kendimi…

Ölüm artık uzak gelmiyor kendime,

Kaçıp gitsem diyorum uzaklara

Karanlık kuytulara.

Kendimden geçsem diyorum,

Hatırlamasam geçmişimi,

Bir bir unutsam her şeyi.

Yeni bi hayatım olsa düzeni kurulmuş.

Gülen gözlerim olsa

Herkese mutluluk yaysam

Mutlu olsalar.

Onlarda benim gibi.

Kendimden mutluluk doğursam

Herkese yetecek kadar